Monday 30 March 2015

Var olmak mı?





İnsan iradesi nedir? Var olma sebebi nedir? Ve aldığı kararlar kendisini nasıl tanımlar? Hayata duruşumuz, insanlara yaklaşımımız, hayat tercihlerimiz, arkadaş ve sevdiklerimizi seçmemiz belki de var olma sebebimiz. Saygı, sevgi, sadakat,aidiyet tüm bunlar bizim varoluş sebebimiz belki de. Eğer bu ise mevzu, niye insanoğlu öylesine yaşamlar sürdürmek istiyor? Beklentisi olmadan, sorumluluk almak istemeden? Veya bu tip insanlar mı sadece beni buluyor? Bencil, sadakatsiz, saygısız sığır gibi yaşayan insanlar.




Belki size enteresan gelecek, belki acınası veya belki alışık olduğunuz bir olaya benzeteceksiniz. ama kısa zaman önce bir diyaloğa ortak olmak - daha doğrusu dinlemeye mecbur kaldım. 
Bana aylardır beraber olduğu kız hakkında yorum yapan birinden bahsetmek istiyorum. 
Söyledikleri acınası ve trajikomik. Beraber olduğu kızı tanımlarken asla ismini kullanmıyor ve hatta kendi varlığını bile şu şekilde tanımlıyordu:

 ‘sokakta bulduğu orospuya yardım etmeye çalışan bir goy goycu gibiyim’.

Insanın varlık düşüncesi, kendine ‘biçtiği kaftan’. 

Insan bunu başka bir insan için bile söylememeli ama düşüncelerimiz bizim var olma sebebimiz ise tanımlarımıza dikkat etmeliyiz. Hem kendimizi tanımlarken hem başkasını tanımlarken - sadece kendi kendimize konuşuyor olsak bile. Hayata bakışımızın, ideallerimizin ve insana verdiğimiz saygınız bizi betimler ise niye bu kadar acımasızız.

Bu düşünceler aklımı kurcalarken ve onlara tam olarak anlam veremezken bu hafta Jean Paul Sartre’nin Mezarsız Ölüler oyununu Gri Sahne’de izleme fırsatı buldum. Sorgulamalarımın bir ayağının buraya uğraması iç açıcı oldu ve belki de, gerçi hepsi olmasa da, bazı sorularıma cevaplar bulma fırsatım oldu. 




Mecidiyeköyde bulunan sahne ulaşımı kolay, ufak ve şirin bir yerde. Çay ve sıcak kek ikram edilen bu sahnede karşılayanlar güler yüzlü. Çayınızı yudumladığınız bu şirin mekanda izlemeye gelen diğer seyircilerle paylaştığınız an biraz sonra şahit olacağınız performansa size hazırlıyor aslında.


Jean Paul Sartre: Insanın kendi yazgısını belirlemedeki aktif rolünü vurgulayan ve marks, husserl ve heidegger gibi düşünürlerden etkilenmiş olan Sartre'ın temel çıkış noktası, insan varlığı ile öteki nesnelerin varlığı arasındaki farklılığın incelenmesinden oluşur.

Orada bekleyen seyircilerin farklılıkları ve nesneler arasındaki iletişimi oyunu izlemeye başlamadan seni düşündürmeye başlıyor bile.

İki perdeden oluşan oyun, oyuncuları ile kimi zaman izleyiciyi düşündürüyor kimi zaman hüzünlendiriyor. Oyuncuların işkence sahnelerini çok abartmamaları ama tam yerinde vurgu yapmaları güzel bir dokunuş olmuş.

Ekibe tekrar teşekkür ediyorum. Güzel bir günü düşünceli biçimde kapattığımız için.


Mezarsız Ölüler:
Yaşamın temek çelişkisi varlık ve hiçlik. Asıl soru şu: Nasıl var oluyoruz? Salt nefes alarak mı? Mezarsız Ölüler işte bu meseleye yanıt arıyor. Çok yönlü karakterler ve sürükleyici bir hikayeyle Sartre, özgür iradeyi ölümcül savaş ortamında teste tabi tutuyor. Ne kadar özgürsün?







Berna Küçülmez, Can Özden, Mehmet Zeki Giritli, Özgür Şahin, Seda Yüz ve Ümit Doğan’ın rol aldığı oyun 1944’te Fransa’daki bir grup direnişçinin, bir köyü ele geçirmeye çalışırken Petain yanlısı milisler tarafından ele geçirilerek sorgulanmalarını konu ediyor.  Direnişçiler, milisler tarafından teker teker sorgulanıp  işkenceden geçiriliyor. Sorgulanan direnişçiler, kendi var oluşlarına dair anlam yükledikleri tüm toplumsal değerleri sorgularken, kendi bireysel seçimlerinin onları özgürlüğe taşıyabileceği meselesiyle yüzleşiyor. Oyunda savaşın yıkıcı atmosferinde insanın var olma mücadelesi, Sartre’ın varoluşçuluk felsefesi ekseninde anlatılıyor. 












Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazar ve filozoftur. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra, her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında Varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. O, her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir Entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

Önemli Eserleri
L'imagination 1936(İmgelem)
La Nausée 1938 (Bulantı)
Le Mur (Dyvar)
L'imaginaire 1940
Les mouches 1943 (Sinekler)
L'etre et le néant 1943 (Varlık ve Hiçlik)
Huis-clos 1944 (Gizli Oturum)
La Putain respecteuse 1946 (Saygılı Yosma)
Morts sans sépultues 1946 (Mezarsız Ölüler)
Qu'est-ce que la littérature? 1947 (Edebiyat Nedir?)
Reflexions sur la question juive 1947 (Yahudi Sorunu Üzerine Düşünceler)
Les mains sales 1948 (Kirli Eller)
La mort dans L'ame 1949 (Tükeniş)
L'engrenage 1949 (Çark)
Le Diable et le bon Dieu 1951 (Şeytan ve Yüce Tanrı)
Les Séquesrés D'Altona 1959 (Altona Mahpusları)
Critique de la Raison diaelectique'te 1960 (Diyalektik Aklın Eleştirisi)


kitaplar:


No comments:

Post a Comment