Wednesday 1 April 2015

beni tel cambazı yap



“ ‘Bir şekilde beni tel cambazı yap abi,’ dedi. ‘Telin tam ortasında bir yerde iken, nasıl yürüneceğini unutan bir cambaz olayım. Orada öyle, gece gündüz takılayım.’ ”





  
“Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi.
“Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı.”
“Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti.
Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir flifle, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.
İhami Algör, alelacayip aşların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazarı.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye inen roman. Avaramu





Bazen bir kitap rastlarsın, okurken seni bir yolculuğa çıkarır, ve bu yolculuğa ihtiyacın vardır ya…


‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’ işte öyle bir kitap. Seni taksimde yolculuğa çıkarırken sana müzik dinletir. Sen de kahraman ile cafede kahve içersin, sokakta oynayan çocukları görür belki onlara laf atarsın, börekçiden kürt böreği alıp ‘fazla pudra şekeri’ istersin, ve ıslık tutturursun.
Çay ve limonlu kek ile okumaya başladığım kitabı okudukça karakterin aklından geçenlere tamamen eşlik etmeye başladım. Kulağına gelen ‘Orhan abi- Kula kulluk edene, yazıklar olsun’a ben de eşlik ettim. O yürüdükçe ve etrafını gözlemledikçe ben de gördüm, ve ben de gülümsedim. Mahallede çamaşır asan kadınları, top oynayan çocukları, misafir gelenleri hepsini ben de gördüm. O öyküsünü yazdıkça ben de tekrar yazdım, yer yer kavga ettim – Müzeyyen haklı oğlum dedim.

Sonra biraderimin acısını ben de hissetmeye başladım. Acılarımızı paylaştık, ortak olduk onlara. O anlattıkça ben dinledim. Kah gülümsedik, kah ağladık beraber. Küfür ettik Müzeyyene ve Müzeyyen gibilere. Acımızı beraber sardık ve hayatımıza devam ettik, bir daha karşılaşıncaya kadar.


“Saldım nefesimi, nefesim alev oldu, alev duvara değdi, duvarda bir kapı açtı, kapı, ayrık otları, eğreti otları, peygamber kılıçları, şeytan kılıçları, paşa kılıçları, aslanağızları, pençeleri, yeşil, koyu, ağdalı yaprakları ile orman gibi bir bahçeye geçti. Bahçenin orta yerinde bir halı belirdi. Halının desenleri arasında, Anka kuşları, hüthüt kuşları, ebabil kuşları, bülbüller ve envai çeşit kuş, hüsn-ü Yusuflar, menekşeler, sümbüller arasında yürüdü. Halının ortasına, kan rengi bir gül oturdu. Güle, bir ışık huzmesi vurdu. Gül dışındaki her şey, çiçekler, yapraklar, kuşlar, gülün ışığı ile kör oldu, karanlıkta kaldı. Resme, Gülme sorma o bilmez adını verdim. Halıyı bir ucundan yakım. Ateş usul usul yürüyorken, resmi kendi haline bıraktım.”





Mizanpajı harika olan bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim. Özellikle düşüncelere daldığınızda ve onlardan kurtulmak istediğinizde... Bir başkasının öyküsünü dinleyerek güzel vakit geçirmeniz dileği ile.












Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - Ilhami Algor | 5,70TL - D&R : Kitap

No comments:

Post a Comment